2 Eylül 2013 Pazartesi

Çocukla tatile gidilir mi?

Merhabalaaarr...

Yaklaşık 1 ay önce yazmayı planladığım, yeri geldikçe not defterime yazdığım tatil notlarımı sonunda sizlerle paylaşmaya karar verdim. Umarım sizlere faydası olur.. :)

Bazılarınızın merak ettiği, çok büyük cesaret dediği meşhuuuur Benelux - PAris hattından detaylarla karşınızdayım.

1- Çocukla tatile çıkılır mı?
2- Nehirle tatile çıkılır mı?

Açıkçası çocuğuna ve yaşına bağlı. Ben çocuğumdan ayrılamam ama uyku, yemek, kabızlık, yaramazlık sorunlarından en azından birine sahip bir çocuğum var diyorsanız, HAYIR çıkılmaz...!
Ama bende para gani.. Yine de çıkarım diyorsanız o zaman bakıcısı da olacağı için çıkılabilir.

Nehirle mi? Evet her türlü çıkılır. Ama detaylara inersek biraz sıkıcı oldu tabii :)

Arife günü:
Neee?!! 39 mu? evet ateşlendi. 1 haftadır dişleri kaşınıyordu, kesin diştir... Ya değilse? kulağı boğazı filan kötüyse? Ya dün dondurma yediydi.. :( bi Dr.unu arayalım. O da tatilde.. Aradık, klasik ibufen-calpol ikilisini söyledi. Beni kesmedi tabii bu durum. Yarın uçağa bineceğiz. Ya kulağında sıkıntı varsa? Hemen hastaneye gittik. Dr ne dese? Boğazı pembeleşmiş. 3 gün bekleyin ateş düşmezse antibiyotik verin demez mi? Ya ne beklemesi.. gece vakti zor bir karar verip antibiyotiğe başladık. :)
Ertesi sabah:
Sabah ateşi biraz düşmüştü. Neyse ki çocuklar ateşe dayanıklı oluyorlar. Kalktık uçağa gittik. 3 saatlik uçak yolculuğumuzun neredeyse 2 saati uyuyarak geçti.. Ohh.. neyse ki uçakta sorun yaşamadık. Amsterdam'a indik. Herşey çok güzel. Haala ateşimiz var ama neyse ki keyfi yerinde.. İndikten sonra klasik panoramik şehir turu ilk turumuz başladı. Tabii ki koşturmaca ile geçecek olan turumuzda ilk durağımızda enerjimiz olduğu için biz de koştuk.. :) Amsterdam gerçekten güzel bir şehir. Bisiklet konusunda Çin ile yarışır bence.. Tam adım atacağız hoop bisiklete dikkat sesleri.. Her yerde Türkler var zaten. Nehir mi? O uyumaya devam etti.. :) Yaklaşık 2 saat da arabasında uyudu. Çok şanslıyız ki öğlende uyumak istiyor. E bu arada ona bir sebze çorbası ayarlama problemimiz var. Giderken yanımda çeşit çeşit sebze çorbası götürdüm. Ama sadece milupanın büyük kavonozundaki sebze çorbasını beğendi. İlk gün için oldukça şanslıydık. Hatta meşhur elmalı tart tan bile yemeye vakit bulduk. Akşam yemekleri de zaten ne bulursak onunla geçiştirmek zorunda kaldık. En son gece yatmadan önce muhallebi yapıp yedirdim. Benim de kafam rahat bir şekilde uyuyabildik. Hatta Nehir ilk defa babasıyla benim aramda bi bana baktı bi babasına baktı ve kendi kendine uyudu. :)
Neyse, süper bir tur rehberimiz vardı. Amsterdam'ı övdü mü sövdü mü biz de tam anlayamadık. :) ilk gün "Bunlar protestan oldukları için çok fazla kiliseleri yok. Zaten hükümet de izin vermiş. Herşey mubah burda.. Şimdi sizi red ligth'a götüreceğim. Öyle alttan çekeyim, yandan çekeyim, biraz da buradan çekeyim filan demeyin. Yasak..! Öyle aç karnına kek yiyeyim filan demeyin.. Mideniz bulanır. Fena olursunuz." diyip koşuya başladık.. :)
O gece Amsterdam'da kaldık. Ertesi gün Büüüüyyyyüüük Hollanda turunu katılmamayı tercih ettik. amsterdamda bu kadar koştuysak ohooo Hollanda turunda pestilimiz çıkar dedik. Hem iyi de oldu. Erman'ı görmüş olduk. Sağolsun o bizi biraz gezdirdi. Gece de yine Amsterdam'da kaldık.
Erman'la Amsterdam turu öncesi..

3. gün:
Sabah kalktık, uyduruk kahvaltılarından yemeden yola çıktık. Tabii bende genel bir stres var. Ya Nehir aç k.alırsa stresi.. Ne aç kalması.. Ben tam yeter artık emzirme işini bitirelim demeye başladım, çocuk bana daha çok yapıştı.. Tüm tur boyunca sürekli emzirmek zorunda kaldım. Bu yüzden emzirirken uyudupu ve kucağımda olduğu için otobüsten inemediğim, göremediğim yerler de oldu. Bugün 4 saat boyunca otobüsteydik. Nehir hanım yine emdi. Uyudu.. Aslında şanslıyız ki onu oyalamak zorunda kalmadık.. 4 saat sonunda Köln'de durduk. Topu topu 1,5 saatimiz vardı. Ne mi yaptık? Zaten büyük Katedral'in önünde durmuştuk. Orayı biraz gezdik. Ayin vardı. Onu izledik biraz.. Sonra vakit az olduğu için tur rehberinin ballandırarak anlattığı Türk restoranını aramaya başladık. Sonunda bulduk, ama ne restoran.. Bizim taksimdeki küçük büfelere benzer, uyduruk bir yer.. Allahım bunun için mi koşturduk bu kadar diyip geri döndük.. Geri dönerken yolda süper bir lego dükkanı buldum. Tabii ki dayanamadım, girdim.. Rüya gibiydi. Tabii ki Nehir'e de birşeyler aldım.. :) Sonra zar zor bir restoranda yemek yedik.. Nehir yine uyuyordu.. :) Tam yerken uyandı. Hadi bakalım sebze çorbasını ısıttır.. Yedirmeye çalış. O yemedikçe ben gerildim...

                                                              Nehir'i yedirme çabaları...

Şimdi düşünüyorum da hiç gerek yokmuş strese. Ama o anda yurtdışındasın, elinden gelen tek şey hazır çorba içirmek ve çocuğun reddediyor. Hani beğenmiştin çocuğum.. ı-ıh yemiyor. Ben de açım derken.. Klasik yemek problemi işte. Sonra yine otobüse bindik.. Nehir yine mi buna bindik edasıyla mızıldanmaya başladı.. Neyse ki yine uyudu.. :) Biz de Luxemburg'a yol aldık. Tur rehberi yine koşuya başladı. 6 da her yer kapanıyor. Sizi markete götüreceğim dedi ve başladık koşturmaya. Saat 6 ya 10 var. Meğer şarap almak için koşuyormuşuz... Neyse, Luxemburg güzel ve gayet elit bir şehir. Zaten göçmenler çalışıyor, kendi halkı keyif yapıyor. Yanlış hatırlamıyorsam kişi başına gelir 80000 euro.. Dukkalıkla yönetiliyor. Ben de dukka istiyorum demeye başladım. Meclis adı altındaki bir binanın önünden geçmek istiyoruz. Önüne açık hava sahnesi kurulmuş. Ellerinde kadehlerle insanlar sinema saatini bekliyor.. Bu nasıl bir şehir yahu? Keyfe bak.. :) Ben de bunları istiyorum şehrimde. Neyse, şehir çok rüzgarlıydı. Nehir hanımın da pizza ve makarna sevdiğini ve canlı verilen cazz müziği beğendiğini oradayken öğrenmiş olduk. Şanslıydık gerçekten.
                                                        Luxemburg, renkli filler ve biz..

4. Gün:
Sabahın köründe Luxemburg'tan yola çıktık. Bende de bi tuhaflık var zaten. İyi hissetmiyorum. Başağrısı derken yola çıktık. Nehir yine yapıştı tabii ki bana.. Tevfik nolur al iyi değilim diyorum. Tevfik ateşime bakıyor, evet biraz sıcaksın diyor ama ben kendimi kaybetmek üzereyim. Derken 3-4 saatlik bir yolculuktan sonra Paris'e vardık. Neredeyse hiç bir şey hatırlamıyorum. O kadar kötüyüm ki artık sormaya başladılar. İyi misin diye..? O sırada biz Paris'te panoramik şehir turuna başlamıştık ve sonradan Napolyon'un mezarı olduğunu öğrendiğim bir yerde durmuştuk. Herkes fotoğraf çekmek için inmiş. Hee iyiymiş diyip uyuklamaya çalıştım biraz.. Bir ara Louvre'da  olduğumuzu söylediler.. Tek gözümü açıp piramidin tepesini gördüm.. Holley dedim içimden ama kucağımda Nehir uyuyordu ve ben yine kendimi kaybettim. Kısacası Paris'in ilk gününü pek net hatırlamıyorum. Arada bi kendime geldim. Onda da Eyfel'in önünde fotğğraf çektiriyordu herkes. Aman bir daha gelemeyiz belki diyip indim otobüsten.



Neyse ki sonunda otelimize geldik. Gece vakti.. Karnımız aç. Otel çok uyduruk. Herkes şikayetçi. Zaten Paris'in içinde lüks otelde kalmak ne haddimize..? Bize bulmuşlar normalde belki de 10 euro ya kalınacak bir otel. Bir tek biz memnunuz çünkü bebek var diye özürlü odasını vermişler. Bir de bebek yatağı vermişler.. Ohhh.. Süper herşey. Ateşimi ölçtük sonunda. 39. Neden çıktı , Nooldu bilmiyoruz. O gece terafluyu aldım. Oooh, mis gibi uyuydum. Sağolsun Tevfik Nehiri'i de uyutmuş. Oynamışlar biraz filan. Keyifler gıcır. Gecemiz güzel geçti.

5. gün:
Tabii ki rehberle gezmeyi reddettik. Sabah çıktık, nereye gitsek? Rota belirleyelim derken hepimiz karıştık.. Önce Eyfel'e gidelim o zaman, ordan da tekne turu yaparız dedik. Louvre da zaten bir tek çarşambalara özel akşam 20:00-22:00 arası açıkmış. Tama dedik öyle yapalım. Tabii ki öyle olmadı. Evet Eyfel'e gittik. Güneş tam tepemizde. Önce tekne turu yaptık. Tabii ki güneş geçti kafamıza. O arada Nehirin çorba problemi oldu yine. Yok yemedi çocuk haızr çorbayı.. Neyse, emziriyorum. O kadar aç değildir diyip çıktık Eyfel'e.. Müthiş
 bir şehir planlaması. Şehir çok güzel. Eyfel'den daha da güzel görünüyor. Adamlar bizim gibi bu eskidi yıkalım yerine site yapalım demiyorlar ki.. Eskiyi bırakıyorlar. Şhri genişletip yeni şehir kuruyorlar. Biz de şehri nasıl mahvederiz diye düşünülüyor. Neyse, Eyfel'den sonra şehir içi gezinti otobüsümüze bindik. Çok da yorulmuştuk zaten. Nehir yine kucağımda emerek uyudu.. Bana fenalık geldi. Yeter artık dönmek istiyorum. Çok yoruldum, emzirmekten de, güneşten de... :( Gezerken hadi Notre Damme da inip en azından resim çekelim, hediyelik eşya alalım dedik. İndik. Orda biraz vakit geçirdik. Nehir yine uyuyordu.. :) sonra aklımıza geldi.. Ee? Ufuk Teyze parfüm istemişti. Yarın Paris'te olamayacağız. Hadi koşturarak Champ Elysees' e gittik. Orada bulduk parfümü. Hatta disney'in bir mağazası vardı. Rüya gibiydi. Herşeyi almak istedim. :) Nehir Monsters'taki bir karakteri görüp gözlerini açıp oooo diyince dayanamadım aldım ona.. aldı ve sarıldı. Şaka gibiydi. :) Hemen karşısında da bizim pideciler gibi bir pizzacı vardı. Meşhurmuş orada. Oraya daldık. Bu arada söylemedim ama aklımıza ve gözümüzün önüne gelen her yerde çikolatalı kruvasan yedik. Hatta Nehir bayıldı.. Ne zaman yesek ona da edirmek zorunda kaldık. :) Ama bizim Louvre planlarımız altüst olmuştu. Hatta Louvre a gitmeyi unuttuğumuzu gece otele gelince anladık.
Neyse, ertesi gün Disneyland turumuz var. Çok heyecanlıyız.. :)

                                             
                                                       Champ Elysees'de koştururken..

Yazıma burada ara veriyorum. Çok da sıkmayayım sizleri.. Disneyland turu ve gezimizin sonunu bir sonraki yazımda anlatayım. :)


Bu sıcakta oralarda gezilir mi beah...!!! Sakın haaa...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder